Bazı çöpçatanlık kuruluşları, DNA testleri yoluyla insanların partnerleri konusunda daha iyi karar verebileceklerini iddia ediyor. BBC Dünya Servisi'nden Rebecca Thorn'un haberi. Fırsatı kendiniz yaratın. Erkekleri etkilemek çok basittir. Her ne kadar hepsi dış görünüşe bakıyorsa da dış görünüş yalnızca libido ile alakalıdır. Onun gerçekten kalbini kazanmanın yolu kişiliğiniz ve karakterinizdir. Sizi incelemesine izin verin, yani oranıza buranıza baksın demiyorum, yaptığınız işleri örneğin. Bana da sordular hiç bir zaman demedim ben büyüyünce şunu olucam bunu yapıcam. Hep sürüye ters gittim hep olmayacağım şeyden bahsettim. Çünkü hiç bir hayalim yoktu belkide hayalime o zamanlar ulaşıyordum o zamanlar yetiyordu bana ve bu yüzden hiç bir zaman o parmakla gösterilen çalışkan öğrenci olamadım.Hep zeki ama Dizi önerileri, film tavsiyeleri, kitap yorumları, edebiyat, sinema, gezilecek ve görülecek yerler, ne izlesek, film-dizi yorumları, minimalizm Mutlu Keçi 1 Mart 2021 Uzağız yine bak ..Yine elini tutamıyor sarılmaya cesaret edmıyorum ..Yine burda değilsin yine yoksun ..Senin bıraktığın yaralarla nasıl yaşayacağım bilmiyorum ..Canımdın ya sen nerdesin şimdi ben niye içimdekileri sana söyleyemiyorumda bu kendimle konuşup kendime anlatıyorum..Niye yoksun neden göremiyorum ben gözlerini neden tutamadım ellerini ..Neden sana gönülden Amacı doğru saptamak, beklentileri sorunları algılamak, anlamak için insanı ve toplumu tanımak, çözüm sürecinde zamanı iyi kullanmak, “Ne zaman?” sorusuna doğru, kesin cevap msz2. sadece yaşayan anlar bu acı ve tatsız bile yetersiz kalıyorsa bunu anlatmaya çok büyük bir aşk yaşanmıştır yada yaşanamamıştır. bu vaziyette doğru insanın şansı çok azdır. siz tuvaletteyken içeri dalar. hangisi daha kötü diye 2 saat doğru zaman yanlış insan daha yakın bi durum şuan karşıma çıkabilecek her insana söylenebilecek ilk cümle. yanlış zaman diye bir olay vardır. siz yeni bir ilişkiye başlamışsınızdır ve bir anda karşınıza çıkar ya bütün gemileri yakıp onunla gidersiniz ya da oturuo kös kös hayatı seyredersiniz... bu isimde bir kısa film de vardır aynı zamanda. ben sadece gözlerine bakmak dizlerim titremedi, mideme kramplar girmedi ama beynimi kullanma yetisini kaybettim geçen onca cümle arasından yanında en mükemmelini seçmek istemiştim çekincelerle zincirli bir şölendi ve o zincirler çok sıkı kere daha doğru insanla yanlış zamanda konuşmaya bu kötü bir alışkanlıktan çok beynimin çalışma kendi benliğine alınan düşmanca bir tavır olarak tanımlamak çok da yanlış olmaz diye hesaplamaya çalıştığım bu ahmak beyinle daha ne kadar devam mı ? yıllar mı ? açıkçası bir gün daha güneşin batışını görmek isteği içimden gelmiyor. ama ne buna bir son verebilecek gücüm ne de yoluma devam etmeye mecalim bir süre bulunduğum konumda oturup şey beklemeden, hiçbir şey ediyorum bu da bir süre sonra beni uranyum çekirdeği kararsızlığındaki bünyem için bu süreç ister istemez çekilmez bir şekilde sonlanacak ve ben yine kendimi istemediğim bir konumda bulacağım. kendim hakkında emin olduğum tek konu bu. vaktinden çok sonra geldin biz olamadık. "ben" kaldık. her ne zaman olursa olsun! o insan mücadele etmiyorsa, değerli kılmıyorsa, vazgeçiyorsa, yargılıyorsa, sarılmıyorsa, düşlemiyorsa, düşünmüyorsa, ısıtmıyorsa, aklı karışıksa, belirsizse, soluksa... her zaman yanlış insan olacaktır. zaman değişkendir, insan ya vardır ya yoktur. eminim bir gün sen de hayatının kadınına rastlayacaksın evlat... ve ona şöyle diyeceksin "ben evli bir adamım." murat menteş birbirine bir kaç aşk kadar geç kalmış -dıırırıımm- insanlardır... sahi, doğru insan varsa tanıdığımızı zannedip doğru insan olduğunu düşünerek sonradan yanıltanlar kimler? -bu ne yaman çelişki anne- duygularınızı tekrar yoklayın, içerde bi'yerde kesin boşluk vardır. o ara o boşluğa denk gelene düşmüş olabilirsiniz... tam anlamıyla bir götünü yiyeyim ayağıdır. buradaki duygusal ve de şiirsel love-boyların söylemesi kadar etkili olmaz biliyorum ama söyleyeceğim. bırakın yanlışını, doğrusunu genel olarak zamanı dahi düşünebiliyor ya da yargılayabiliyorsanız zaten doğru insan değildir. yani belki insan doğrudur ama zaman, şartlar bıdı bıdı götünüz yemediği için onun açısından siz doğru değilsinizdir. "çok eskiden rastlaşacaktık" hemen bu aklıma geliyor. zaman yanlış dahi olsa, bu zamana kadar hayatımda bir kişinin bile benim için doğru insan olduğunu hissetmedim. biliyorum, bu çok acı bir durum. yani özetle hep zaman kaybettim, hep boşa zaman öldürdüm. geri dönüp baktığımda yüzümden gülücüklerimin eksik olmadığı en güzel anılarımın foroğraflarındaki kimse şu an yanımda değil. zamanın yanlış olmadı yetse iyi, benim insanlarının da hepsi yanlıştı. ve en kötüsü de ne doğru insan diye bir şey var ne de doğru zaman. hangi yanlışı daha çok seversek ona kapılıp gidiyoruz hepsi bu. neticede herşey yanlış. cok buyuk ihtimalle dogru insani aramak sonucunda gercekle$meyecek aramaya devam edin, "tek rakibim urfa tuneli" diye yazarlar arkaniza tez vakitte, sipalar sizi.bkz ortaya sinirlenmek çölde su bulmak gibidir sarhoşken, eğri bir çizgiyi doğru görerek, onun üzerinde yürümeye çalışmak..hani ayıksın ya!! herkesin içinde oluşturduğu, bir sevgili, eş, aşk kalıbı vardır... yılların birikimiyle, el emeği göznuru hazırlamıştır o kalıbı... ve birlikte olduğu, aşık olduğu kişileri o kalıba oturtmaya çalışır durur... ama o kişiler ya küçük gelir o kalıba, etrafını beslemek zorunda kalırsın ya da büyük gelir, istediğin kadar sıkıştırmaya calış sıgdıramazsın... işte, o kalıbın kendisini bulmaktır doğru insanı bulmak... kalıbın kendisidir, hiçbir taşma ya da boşluk bırakmadan oturandır farkına vardığın anda herşey farklı görünmeye başlar gözüne... onca yıl beklediğin, emekle, yürekle işlediğin aşkı karşında bulmuşsundur. konuştukça konuşur, söyledikçe büyütürsün içindeki aşkı... sesini duymak, nefes almak gibi bir yaşam gereği halini almaya başlar, en sıkıntılı anlarının gülen yüzüdür o... saatlerce, günlerce konuşup sıkılmamanın, söyleyeceklerinin tıkanmamasının adıdır. susmanın anlamı sadece gözlerine takılı kalmaktır, ya da nefesini dinlemek telefonun öbür ucundan... yoksa konuşacak birşey bulamamaktan değil. heryerde yanında taşırsın onu, yemek yerken yanındaki sandalyeye oturtmak istemezsin kimseyi çocukça bir tavırla, şarkılar söylemek, notaları peşine takıp anlatmaktır aşkını... yürürsün bu sevginin içinde... kanatların olmadan uçmanın ne demek olduğunu görürsün, yüzündeki o tebessüm hiç gitmek bilmez gözlerinden, aşkını haykırdıkça çoğalır, yaşadıkça büyürsün, büyütürsün... büyüdükçe sığdıramazsın içine, taşarsın ve yeni yıldızlar yaratırsın onu anımsatan. yagmur gibi içine akan bu aşk ile daha bir seversin yaşamayı... meger dersin, meğer ben yaşamıyor muşum.. meğer ne çok yeşil varmış, ne çok aydınlatırmış güneş, gece kasvet değilmiş meğer... bilirsin ki herşeyi göze alabilirsin o aşk için... asla dediklerin, bir bakarsın düşmüşler ayak hizana, bir tekmeyle atarsın önünden.. ne dur işaretini takarsın ne de önündeki ateşten barikatları... tek istediğin doğru bildiğindir... o dur... yıllarca beklediğin, kopyalarıyla canının acıdığı aşk karşındadır ve sen bırakmak istemezsin... sımsıkı sarılırsın canını böyledir doğru insanı bulmak... diğer yarını bulmak ve buldugun anda aşık olmaktır bırakmamacasına. aramaya başlanılan ilk dönem kriterlerinin büyük ölçüde değiştiğinin kanıtıdır. zira her yanlış insan biraz daha törpüler bünyeyi biraz daha değiştirir fikri. nihayetinde ahada doğru insan denilen kişinin doğruluğundan ziyade arayanın yanlışa tahammülüdür aslolan. aramakla asla bulunmayacak ancak insan 'lan acaba nerde bulurum?' diye dusunmeyi birakip kendi i$ine bakarken gercekle$ebilecek $eydir ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın. Merhaba. Uzun zamandır hep yaptığım gibi uzun zamandır yazmıyordum. Bunu söyledikten sonra bir bahane öne sürmem gerekiyor. İnsanın uzun zamandır "yapmak istediği" ama asla yapmadığı şeylerin bahanesi de her zaman meşgul olmaktır. Ama ben meşgul değildim. Yani tek meşguliyetim her zamanki gibi sorunlarla boğuşmaktı, kendim yol açtığım halde asla kontrol altına almayı beceremediğim sorunlar. Zaten "çok meşgulüm" bahanesinden de nefret ederim. Bunun yerine dünyanın en kuyruklu yalanını söyle, daha iyi bence. Mesela... Bir uzaylı bedenimin kontrolünü eline almıştı, diyebilirsin. Kendimde değildim. Hareketlerimi o yönetiyordu. Hem daha eğlenceli hem de doğru olup olmadığını asla bilemezsin - başkalarının vücutlarını kontrol edebilen bir varlık hafızalarını da manipüle edebilir pekala. "Meşguldüm" berbat bir bahane çünkü insanın gerçekten vakit ayırmak istediği şeylere ayıracak vakti her zaman vardır. Belki başka şeylere vakti kalmaz ama başka şeylerin ne önemi var? Evet; insan hayatlarımız maalesef onları devam ettirebilmek için yapmamız gereken birçok can sıkıcı "başka şey"le dolu ki ben bunların sadece doğal olan kısmını yerine getiriyorum - soyut modern insan sorumluluklarımın hiçbirini yerine getirdiğim söylenemez. ama bence bunlar hiç kimsenin üzerinde, kişisel isteklerini tamamen göz ardı edecek kadar büyük bir baskı yapamaz. Ya da belki benim sorumluluk duygum 0 olduğu için yapabileceğini anlamıyorum ama eğer bu mümkünse bile eminim çok az insan için mümkündür. Belki şu hırs küpü dediğimiz insanlar için. Dolayısıyla insanlar yapamamaları için meşgul olmayı bahane olarak gösterdikleri şeyleri aslında 3 sebeple yapmazlar. 1- Yapmayı gerçekten istemiyorlardır. Bu saçma görünebilir ama bilirsiniz ki insanlar bu bahaneyi hep aynı klişe hedefler için ileri sürerler. Enstrüman çalmak. Dil öğrenmek. Kitap okumak. Spor yapmak... Ve yapmak için zaman bulamayacakları şeyler olarak hep bunları seçmelerinin sebebi, herkesin bunları yapmayı hedeflemesi ve herkesin bunları yapanlara saygıyla bakması aslında. Enstrüman çalmayı genelde birilerini etkilemek için isterler, yetenekli oldukları ya da müzikle büyük bir bağları olduğu için değil. Dil öğrenmek bu hedefler arasında en anlamsızı çünkü dil öğrenmek istediğini söyleyen insanların çoğu öğrenmek istedikleri dili nerede kullacaklarını bilmiyorlar, o dili seçmelerinin tek sebebi kulaklarına güzel gelmesi. Ki kulağa güzel gelen dil de her zaman Fransızca ya da İtalyancadır. Kitap okuma hedefi de daha anlamsız sayılmaz gerçi - bu gerçekten faydalı bir hedef olabilir ama "kitap okumayı" bir hedef olarak gören hiç kimse için faydalı olacağını sanmıyorum çünkü okumayı seven birinin okumak için vakit bulamaması imkansız - hiç yetenek gerektirmeyen bir uğraş, eğer 1. sınıf öğrencisi değilseniz. Spor ise en mantıklısı. Spor yapmaya ihtiyaç duymayı ama yapamamayı kesinlikle anlıyorum. Fakat bunun sebebi meşgul olmanız değil, sporun sıkıcı olması. Ama bunu asla dile getiremezsiniz. Nedense, insan türü olarak bedenimizin neredeyse diğer tüm hayvanlara kıyasla son derece yetersiz ve küçücük kalan kapasitesine, hayatta kalmamızda en büyük rolü oynayan bilincimizin hayatta kalmakla yetinmeyip dünya üzerindeki en gelişmiş tür olmamızı sağlayan kapasitesine ve yeteneklerine hiç duymadığımız kadar saygı duymalıyız. Yani sporu sıkıcı ya da zaman kaybı olarak göremezsiniz. Spor yapmak istememek tembellik ve umursamazlık ve bunun gibi başka pek çok negatif özelliğin belirtisidir. Aslında konu bölünmüş değil ama 3. paragrafı bir sayfa uzunluğunda yazmak istemediğimden, yazının mantık kurallarını bir kenara bırakıp bir satır atladım fakat bunu bir başka paragraf olarak görmemenizi rica edeceğim, aynı şeyden bahsetmeye devam ediyorum. Sadece paragrafı ikiye ayırdım ama bu kesinlikle yeni bir paragrafa başladığım anlamına gelmiyor, tamam mı? Teşekkürler. "Çok meşguldüm" derken kast ettiğimiz 2. şey de aslında korkudur. Aslında endişe demek daha doğru. Yapmak istediğimiz şeyler bizi korkutmaz, korku tehlikeli şeylere karşı hayatta kalma içgüdümüzün geliştirdiği bir savunma mekanizmasıdır ve enstrüman çalmak ya da kitap okumak gibi şeylerde hayatta kalma içgüdümüzü hareke geçirecek herhangi bir tehlike bulunmuyor elbette. Ancak insan duyguları manipülasyonda o kadar yetenekli ve manipülasyona o kadar açık ki hiç gerek olmadığı halde, çeşitli endişeler korku hissini harekete geçirebiliyor. Yapmak için çok mu geç kaldım? Nereden başlamalıyım? Ne yapmalıyım? Ve tabii ki Ya beceremezsem? Açıkçası yazarken 3. sebebi unuttum. 2 sebebi bu kadar uzun şekilde açıklamama gerek yoktu gerçekten. Aslında açıklamama hiç gerek yoktu çünkü iki sebep de yazmamamı ilgilendirmiyor. Açıklamamın tek sebebi "çok meşguldüm" bahanesine duyduğum hıncı çıkartmak. Ne zaman bu bahaneyi duysam gıcık oluyorum. Kendimden duyduğumda da öyle - her ne kadar söylerken doğru olduğunu düşünüp söylesem de, hep yanlış hissettiriyor. İlk defa bu hissi inceleme fırsatı buldum işte. Ve arkasında neyin yattığını keşfettim. Ancak dediğim gibi, yazmamamın sebebi saydıklarım değil. Elbette içinde bu sebepler de var ama bunlar aslında yazmamamdan kaynaklanan şeyler. İstemediğim ya da korktuğum için yazmıyor değilim, yazmadığım için yazmak istememeye ve yazmaktan korkmaya başladım. Çünkü yazmak için sebebimi kaybettim. Savaşmayı bıraktım ben. Gerçi savaşmak doğru kelime mi onu da bilmiyorum ya. Daha önceleri yazma sebebimi hayattan intikam almak olarak tanımlardım. Daha doğrusu bir arkadaşım sorduğunda öyle tanımlamıştım. Ağzımdan bir anda çıkıvermişti. Hem kendiliğinden çıktığı hem de kulağa güzel geldiği için hiç sorgulamadım. Kulağıma güzel gelmesi sorgulamamam için yeterli bir sebep olmamalı ANCAK konu yazmak olunca bence bu çok mâkul. "Hayattan intikam almak için yazıyorum." Bazı cevaplar daha ortada soru yokken oradadır, ortaya çıkmaları için bir soru gerekir yalnızca. Bu da öyleydi. Üstelik güneşin doğudan doğması, ikiyle ikinin dört etmesi ve dünyanın dönmesi kadar kâti bir gerçekti. Hala da öyle. Şu anda yazıyorsam sebebi tekrar savaşmaya dönmek istemem. Tek sıkıntı, savaştığım şeyin hayat olduğunu düşünmüyorum. Her zaman bunu "hayat" olarak tanımladım; hayatta bir şeyler hep ters gittiği, sürekli aksilikler yaşadığım için. Ama aynı zamanda olan tüm o mucize gibi şeyler de hayatın parçasıydı ve hem mucize gibi şeyler hem de tatsız aksiliklerle beni daima "doğru yol"da ilerletmesine güvendiğim tek şey hayattı. Ya da belki de hayatı kötü, Tanrı'yı ise iyi ulvi güç olarak görüyordum - biri diğerinden doğmasına rağmen nedense ikisini birbirinden tamamen ayırmıştım. Sanki hayat, Tanrı'nın müdahele etmediği bir şeydi. Belki de öyledir gerçi. Şu anda böyle düşünmemem için bir sebep yok ancak o zamanlar dindar olmasa da inanan biri olarak böyle düşünmem ilginç - gerçi bu dine aykırı bir düşünce mi onu da bilemiyorum, sonuçta "kader" denen kavramın ileri sürdüğü de bu ama dinler de hep tam olarak insanların, Tanrı'nın hayatlarına edeceği müdahaleye olan ihtiyaçlarına dayanıyor. Ya da belki de sadece hepimiz sevilmek istiyoruzdur. Anlaşılmak. Görülmek. Tanınmak. Gerçek halimizle ama. Sanırım her türlü inanıştaki benimki de dahil ortak nokta bu; hayatlarımızdaki hiç kimse bizi sevmese, biz bile kendimizi sevmesek de bizi anlayan, gören, tanıyan ve seven bir üstün varlığa inanmak istiyoruz. Tanrı'nın bizi sevmediği olasılığını düşünmek istemiyoruz. Neyse, bu dinin gerekliliğini sorgulamanın konuyla hiç alakası yoktu aslında en azından şu anda aklımda olan ya da düşünmeden kavrayabildiğim bir nedeni ama uzun zamandır yazmıyordum, gevezeliğim bu yüzden ve açıkçası kendime geveze olma ve en sevdiğim filmlerden birine gönderme yapma iznini veriyorum. Biraz da kimsenin okumayacağına ya da en azından bu noktaya kadar takip edemeyeceğine güvenerek sanırım. Gene de Tanrı'nın neden hayatlarımızda bulunduğu kısmı tamamen gereksizdi çünkü artık en azından benimkinde bulunmuyor, dolayısıyla düşmanım Tanrı değil ve hiçbir zaman olmadı - Tanrı düşmanınız olarak görebileceğiniz bir varlık değil, "düşman" rolündeki bir Tanrı olasılığı bulunsa da buna kimse inanmak istemez. Hayatla savaştığımı söylemek de istemiyorum artık çünkü hayatı da tamamen düşmanım olarak görmem mümkün değil. Hayat aynı anda birçok şey ama ayrı ayrı bunların hiçbiri değil. Ya da en azından buna inanmak istemiyorum. Ama Tanrı'yı ya da hayatı boşverin, savaşmak istediğim şey bunlar değil. Savaşmak istediğim şey kendi güçsüzlüğüm. "Sizi öldürmeyen şey güçlendirir." Bu, tüm o klişe sözler arasında kulağa en doğru geleni ama en saçma olanı. Fakat kulağa o kadar doğru geliyor ki sorgulamıyorsunuz. Ve bunun sorgulamamak için doğru bir neden olduğunu söylemiştim az önce yazma nedenimi ifade ederken fakat benim nedenimin aksine bu söz kesinlikle saçmalık. Öldürmeyen şey sizi güçlendirmez. Öldürmeyen şey sizi daha da güçsüzleştirir. Doğrusu ben güçlü bir insan olup olmadığımı hiç düşünmedim. Herhalde bunu düşünmeye değer bile bulmadım. Bu sözü hiç sorgulamadığım için, "Benim kadar zor şeyler yaşamış biri en azından hala çalışan bir kafayla hayatta kalabiliyorsa elbette güçlüdür" diye düşünüyordum direk. Hatta bilinçli olarak düşünmüyordum bile ama bilinçaltımda bu konunun yüzeye çıkmasını engelleyen düşünce bu olmalı. Ne kadar güçsüz olduğumu fark edene kadar güçtür, ben güçlü müyüm yoksa zayıf mı, bu tür konular üzerinde hiç düşünmedim. Ne kadar güçsüz olduğumu da yalnızca sırf birisinin çizimlerim üstüne ne yorum yapacağını düşünüp kirpiklerim tutam halinde dökülene dek ağlayınca görebildim. Aslında bence tamamen "güçlü" ya da "zayıf" değiliz. Güçsüzlüklerimiz ve güçlü olduğumuz şeyler var. Mesela ben bir gün içinde 10 ayrı problemle karşılaşıp sakin kalabilir ve günün sonunda eve gidip çikolatalı nesquik içerek youtube videoları izlerken gülebilirim. Sanırım bu insanların bana "güçlü" derken kast ettikleri şey. Ama birisine çizimlerimi gösterip istediğim tepkiyi alamadığımda da vücudum acayip reaksiyonlar gösterene dek hönkürerek ağlayabilirim. Bu da benim güçsüzlüğüm. Özgüvensizlik. Aslında insanların hakkımda ne düşündüklerini kendimin ne düşündüğünden daha çok önemsemek. Sorunum, güçsüzlüğüm bu. Bu da eski ilişkimden kalma bir miras. Bunu şu zamana dek fark etmemem saçmalık. Sanırım fark etmedim çünkü hayatıma başka birisi girdi. Ya da belki de fark etmek istemedim çünkü hayatıma başka birisi girdi. Bana yeniden aşık olma cesaretini veren, kalbimin düğümünü çözen bu kişinin diğer tüm sorunları da çözeceğine inandım çocukça ya da böyle olduğuna inanmak istedim... Ama çözmek yerine özgüvensizliğimi besledi yalnızca, farkında olarak ya da olmadan - erkeklerin kadınların özgüvensiz olmalarını farkında olarak mı yoksa olmadan mı istediklerine bağlı. Fakat ne tuhaf; yeniden aşık olduğunuzda vücudunuzdan bir başkasının dokunuşları, kulaklarından bir başkasının sesi, aklınızdan bir başkasının düşünceleri ve kalbinizden bir başkasının sözleri geçiyor ama eski aşkınızın bıraktığı psikolojik yaraları hiçbir şey kapatamıyor işte. Gerçi kim bilir, belki de son aşkımın doğduğu yerdi bu psikolojik yara. Sevdiğim son erkeği birçok şey için suçluyorum ama bunun için suçlamıyorum, kimse bir başkasını güçlü yapamaz. Hatta deneyimler de sizi güçlü yapmaz, öldürmeyen şeyler... İnsanı güçlü yapan seçimleridir. Ne kadar kötü olursa olsun yaşadıkları karşısında yaptığı seçimler. Ne düşünmeyi, nasıl davranmayı seçtiği. Ben bu yıl kötü şeyler yaşadım. Olmasından özellikle korktuğum şeyler çünkü olursa devam edemeyeceğimi düşündüğüm şeyler. Kedim kaçtı. Birbirimize duyduğumuz sevginin kuruyup ölmesini izlemeye ve yerini eşit ölçüde bir hayal kırıklığının almasına dayanamayarak sevdiğim insanı bıraktım. Diğer bir sevdiğim insanın olası ölümüyle karşılaştım. Hatta iki tanesinin. Sevdiğim insanlar ve sevdiğim kediler benim yaşama sebebimdi - o yıkıcı yalnızlığı artık hissetmediğim için devam edebiliyordum yalnızca. Fakat yaşama sebeplerimin bir kısmı kaybolduğunda bile devam ettim. En büyük korkum olan yalnızlığın gümbürtüsü kulaklarımda çınlamaya başladığında bile devam edebildim. Ama bu güçlü olduğumdan değildi, artık kendimi öldürmeyi düşünmeyecek kadar güçlü olduğumdandı. Kendimi öldürmeyecek kadar güçlü olduğum, güçlü olduğum anlamına gelmiyor ne yazık ki. Yaşayacak kadar güçlü olmalıyım, sadece hayatta kalacak kadar değil çünkü gerçekten yaşamayı istiyorum. Yaşamı seviyorum. Bu yüzden hayata "düşmanım" demek istemedim. Her zaman da seviyordum. Ama neden kendimi öldürecek raddeye gelecek kadar güçsüzleştim? Nedenini çok iyi biliyorum aslında. Çünkü kalbimin katılaşmasından korkuyordum. O gittiğinde olduğu gibi. Bir daha asla hiçbir sözün kalbime dokunamayacağından, kalbime girmeye çalışan her duygunun şüphenin sert oklarıyla defedileceğinden korkuyordum. Ama şimdi düşünüyorum da, kalp ara sıra kanadığı sürece katılaşmaz. Hem, kanamayan bir kalp güçlü değil, taştır. Küçükken güzel bulduğum gülleri toplarken defalarca elim kanamasına rağmen hiçbir zaman akıllanmadım. Şimdi de aynıyım. Güzel şeyler bulduğumda onları toplamak istiyorum, canımın yanacağını bile bile. Çünkü buna değer. Büyüdükçe bunda daha bile ısrarcılaşıyorum belki, çocukluğumla ortak noktalarımı koruyabilmek için. Bu yüzden birçok bakımdan çocuksuyum. Zaten erkeklerin hep erkeklerin doğasında bunun olmadığını söylemelerine rağmen sevdiğim erkeğin de bende bir yuva bulacağına, bende bir yuva arayacağına çünkü herkesin derin arzusunun bu olduğuna inanmam da bu çocuksuluktandı. Çocukluğumla paylaşmadığım ama paylaşmak istediğim ortak nokta kendime olan inancım. Çocukken çok daha güçlü olmamı sağlayan şeyin kendime olan inancım olduğunu düşünüyorum. Özel olma duygusu. Herkes dünyanın merkezi olduğunu düşünerek başlar dünyadaki yaşamına. Sonra bu duygu yavaş yavaş silinir. İlkokula başlarız ve başka birçok dünyanın merkeziyle tanışırız - aralarında sevmediklerimiz, hatta atıştıklarımız olsa bile herkesle arkadaşızdır. Liseye doğru dünya sürekli giderek daha fazla büyür ve biz merkezinden her an onlarca ışıkyılı uzaklaşırız. Liseye geçtiğimizde çoğu kişi için bir arkadaş değil, bir isim olarak kalırız yalnızca. Gene de hala evrenin bir parçasıyızdır. Ama eğer dünya büyürken ne kadar küçük olduğunuzu fark etmezseniz üniversiteye geçince artık kimse sizi ne bir arkadaş ne de isim olarak bilmediğinde, bu gerçek bir meteor gibi düşer iç dünyanıza ve her şeyi yerle bir eder. Özellikle de sizi dünyanın merkezinde hissettiren herkesi kaybetmişseniz. Sonra kırılır ve değersizleşirsiniz. Böylece başka insanları dünyanızın merkezine koyarsınız, belki de hayatınızda olmayan insanları bile - ta ki güçsüzlüğünüzden yararlanmak isteyen birisi hayatınıza girene dek tabii. Benim için de böyle oldu. Tüm bu hasarlar dizisi arasında kişiliğimin belli parçalarını kaybettim ve yerini bir takım anlamsızlıklar doldurdu. Neden yüzüm güzel değil? Neden vücudum güzel değil? Daha önce de çirkinliğimden yakındığım olmuştur ama doğrusu bunu yakınmam gerektiği halde yakınamadığım, benden daha güzel olan diğer insanlar aldırırken ben aldıramadığım için hissettiğim suçluluk duygusundan yapmıştım o zamanlar daha çok. Hiçbir zaman gerçekten aldırmamıştım. Hatta diğer insanları anlayabilmek için "Keşke aldırabilseydim" diye düşünürdüm ve sanırım bu dileğim gerçek oldu. Ama bu ben değilim. Ben olmadığımı her zaman biliyordum. Yüzümdeki porların genişliğini fark ettiğimde duyduğum üzüntünün büyük kısmının bunu fark etmiş olmamdan kaynaklandığına eminim. Böyle olmak beni böyle olmanın getirdiği sıkıntılardan çok daha fazla rahatsız etti her zaman. Bu yüzden, zamanı geldiğinde kendimi yeniden bulacağımı biliyordum sanırım. Yoksa nasıl devam ederdim bilmiyorum. Neyse, şu anda isteğim eskiden sahip olmadığım için utandığım sıkıntılardan kurtulmak ve sevdiğim için utandığım özelliklerimi yeniden sevmek istiyorum, bu sefer hiçbiri için utanmadan. Başka birisine ihtiyaç duymadan varolabilmeyi istiyorum. Kendimle hayattan tatmin olabilmeyi. Ama aynı zamanda da o "Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar" sonunu. Hem de her seferinde daha güçlü istiyorum bunu. Ama belki de benim için başka bir son yazılmıştır. Daha önce hiçbir hikayeye yazılmamış bir sona sahip olmak gurur verici olurdu ama bu birisi tarafından sevildiğimde hissettiklerimle boy ölçüşebilir mi? Birisi elimi tuttuğunda sanki normalmiş gibi hissediyorum çünkü bu diğer insanların da diğer kızlarla yaptığı bir şey, normal kızlarla. Birisi elini başıma koyduğunda affedilmiş gibi hissediyorum. Ama ne için? Çekici olmadığım için mi? Hep hatalar yaptığım için mi? Beceriksiz olduğum için mi? Bunların ne önemi var ki... Yani olduğum kişinin bir parçaları bunlar. Neden kendim olduğum için bağışlanmak istiyorum? Bağışlanmam gereken tek konu böyle saçma şeyler için bağışlanmak istemem, hem de kendim yerine asla benim onları gördüğüm kadar üstün olmayan insanlardan. Her neyse. Sonuç olarak öldürmeyen şeyler beni güçlendirmedi, aksine her biri yaşama şevkimden ve kendimden olan inancımdan bir katman soydu. Ama sonunda çekirdeğimi bulmayı başardım gene de. Şu anki kendimden tam olarak eskisi gibi memnun olduğum söylenemez. Ben hala güçsüz olduğu, yaşamayı beceremediği için hayatını boka çevirmiş benim. Ama bunun için kendimi bağışlıyorum - çocukluğumun hatrına. Nasıl desem, hayatını boka çevirmiş kendim yüzünden hayatım boyunca yaşadığım tüm deneyimleri, mucizeleri, hissettiğim duyguları, inandığım şeyleri ve hayallerimi bir kenara atmak istemiyorum. Bu doğru gelmiyor. Özümde olduğum kişiyi seviyorum. Sevmediğimi düşünüyordum ama demek ki seviyormuşum. Çünkü hala gurur denen bir duyguya sahip olduğumu keşfettim, sevdiğim ama beni sevmeyen ya da düzgün sevmeyen birisini bıraktığımda - hem de ona ihtiyacım olduğu halde. Artık başkalarından bağışlanmayı dilemek filan yok. Benim gibi birisi için çok zor ama güçlü olmak zorundayım, tam olarak benim gibi birisi olduğum için. Selam İsmim Güliz , 27 Yaşındayım Canım Sıkılıyor Sohbet Etmek İstiyorum Müsaitseniz Konuşalım. Her Türlü Sohbete Varım Tıkla Ara Beni.! . 003225889363Ciddi Erkek Arkadaş Arayan Kadınlarla TanışmaEvlenecek Eş Arayan Olgun BayanlarSevgili Arayan Dul Bayanlar Ciddi anlamda bir kız arkadaş arıyorsanız, gerek evlenmek için gerekse sevgili olmak için bir hayat arkadaşı bulmak amacına sahipseniz doğru adrestesiniz arkadaşlar. Yaşımız kaç olursa olsun, kriterleriniz ne olursa olsun emin olun ki sizlerde hızlı, pratik bir şekilde bu sitede kendinize uygun, sizi anlayacak bir arkadaş bulabilirsiniz. Emin olun ki hayat çok hızlı bir şekilde akıp geçiyor. Bu nedenle hiçbir şey için geç kalmanıza gerek yok. Geçirdiğiniz, yalnız kaldığınız her gün, her saat aslında size zarar arkadaşlar. Çünkü biz insanlar gerçekten çift yaratılmışz arkadaşlar. Bizi sevecek, bizi gerçekten anlayacak Bir hayat arkadaşı ihtiyacımız her zaman oluyor. Bu ihtiyacımızı tam anlamıyla giderebilmek için de gerçekten bizim için doğru olan insanı bulmamız gerekiyor arkadaşlar. Tabii ki doğru insanı bulmakta hiç kolay değil. Eğer kolay olsaydı şu an zaten herkes doğru insanı bulmuş, boşanmalar yok denecek kadar az olurdu. Heleki şu dönemde, teknoloji bu kadar gelişmişken, insanlar aradıkları, istedikleri kişileri bu kadar rahat ve hızlı bulabiliyorken doğru insanı bulma şansımız da inanılmaz derecede artmış durumda. Selam İsmim Güliz , 27 Yaşındayım Canım Sıkılıyor Sohbet Etmek İstiyorum Müsaitseniz Konuşalım. Her Türlü Sohbete Varım Tıkla Ara Beni.! . 003225889363 Eskiden insanların kız arkadaş, erkek arkadaş ya da evlenecek eş bulma seçenekleri bile oldukça kısıtlıydı. Bu nedenle birini buldukları zaman boşanmak yerine birbirlerini idare etmeyi tercih ediyorlardı. Çünkü boşandıktan sonra ya da ayrıldıktan sonra bir daha kimi bulacağım ki düşüncesi ister istemez herkeste vardı. Hatta eskiden insanlar evlenebilmek için, sevgili bulabilmek için etraflarındaki herkese haber gönderiyorlardı. Ancak günümüzde kimseye haber göndermenize kimseyle konuşmamıza bile gerek yok. İnternet siteleri sayesinde, sosyal medya sayesinde istediğinizi bulabilirsiniz. Ciddi Erkek Arkadaş Arayan Kadınlarla Tanışma Ciddi , Kaliteli arkadaşlık ve evlilik sitesi, dul, türbanlı, bekar, evlenmiş boşanmış kadınlarla tanışma ve arkadaşlık, ücretsiz, üyelik gerektirmeyen evlilik siteleri, sayfaları gibi bir çok kategori içerisinde sizlerde aramalarınızı gerçekleştirebilirsiniz arkadaşlar. Sitemiz hem arkadaşlık hem de evlilik sitesi olarak hizmet veren bir sitedir. Eğer kendinizi evliliğe hazır hissediyorsanız, artık evlenecek bir eş arıyorsanız yapmanız gereken tek şey sitemizde bulunan evlilik ilanları kategorilerine bakmak olacaktır. Çünkü sitemizde herkesin farklı arayışı olabiliyor. Bazıları dini nikah yapabilecek eş ararken bazıları resmi nikah arıyor bazıları ise yalnızca arkadaş olabileceği, dost, sevgili, sırdaş olabileceğim kişileri arıyor. Sonuçta herkesin ilişki arayışı farklılık gösterebilir. Bu nedenle önemli olan sizin nasıl bir ilişki, nasıl bir sevgili bulmak istediğinizdir. Eğer ki ne istediğinizi bilmiyorsanız hiçbir zaman mutlu ve huzurlu olamazsınız. Çünkü biz insanlar olarak öncelikle ne istediğimize karar vermeli daha sonra bu isteklerimize göre plan yapıp hareket etmeliyiz arkadaşlar. Bu yüzden öncelikle hem kalbinizin hem de mantığınızın ne istediğine karar verin. Emin olun ki sitemizde çok çeşitli insanlarla karşılaşabilir, arkadaş olabilirsiniz. Eminim ki hepinizin kafasında belirli bir bayan arkadaş, sevgili ya da eş kriterleri vardır. İnternetin gücü sayesinde bu kriterlere uygun kadın ve erkekleri hızlı ve kolay bir şekilde bulabiliyorsunuz. Teknolojinin güzel taraflarından yararlanmak gerçekten çok önemli. Umarım sizlerde bu sitenin sizlere sağlamış olduğu amantajlardan yararlanabilir ve kısa zaman içerisinde mutlu ve huzurlu bir ilişki sahibi olabilirsiniz. Evlenecek Eş Arayan Olgun Bayanlar Evlilik gerçekten çok önemli bir konu arkadaşlar. Heleki evleneceğiniz insanı seçmek gerçekten çok zor bir olay. İnsanlar yanlış kişileri seçtikleri için sürekli olarak boşanma davaları gerçekleşiyor. Aslında burada yapılan çok bariz hatalar var. Öncelikle insanlar çok kısa sürede tanıdıkları kişilerle evlilik adımı atıyorlar. Sonuçta bugün bir arkadaşımızı bile tanımak gerçekten çok uzun zaman istiyor. Bazen bir bakıyoruz senelerdir tanıdığımız insanı aslında hiç tanıyamamışımz. Hal böyle olunca da evlendiğimiz insan ile aynı eve girdiğimiz zaman bir anda çok farklı bir karaktere, insana bürünebiliyor. Hal böyle olunca da insanlar ben seni bu şekilde tanımamıştım gibi söylemlerle ayrılık kararı alıyorlar. Ancak burada yapılan hata karşınızdaki insanı tanımak için hem kendinize hem de ilişkinize yeteri kadar zaman vermemiş olmak. Sonuçta hiç kimse boşanmak için ya da mutsuz, huzursuz bir ilişki için evlilik karar almıyor. Herkes belli hayallerle evlilik imzasını atıyor. Sonrasında hayal kırıklığı olduğu zaman insanlar olarak duygusal boşluğa düşüyoruz. Bunun da tabii ki ister istemez toparlanma süreci oluyor. Bu bahsetmiş olduğum şeyleri konuşmak tabii ki kolay ancak bunu yaşamak gerçekten çok zor olabiliyor arkadaşlar. Bu nedenle eğer gerçekten kendinizi evliliğe hazır hissediyorsanız çok ciddi bir şekilde düşünüp karar vermelisiniz. Bunun içinde evlilik düşündüğünüz, evlilik planladığınız insan ile bol bol zaman geçirmek, sürekli iletişim halinde kalmak zorundasınız. Tabii ki birini tanımanın en etkili yollarından birisi yüzyüze görüşmektir. Eğer karşınızdaki insanla birebir olarak bolca zaman geçirirseniz o kişiyi tanıma olasılığınız daha çok artmış olur. Sevgili Arayan Dul Bayanlar Sevgili bulmak, kız arkadaş bulmak, erkek arkadaş bulmak gerçekten günümüzde çok kolay bir hale geldi arkadaşlar. Özellikle de sosyal medya ve bizler gibi olan arkadaşlık ve evlilik siteleri sayesinde insanlar çok rahat bir şekilde sevgili, kız arkadaş, evlenecek eş bulabiliyor. Ancak burada önemli olan şey ilişkiyi yürütebilmektir. İki insanın, gönül bağı olan bir ilişki yürütmesi gerçekten hafife alınamayacak kadar zor bir olay sevgili arkadaşlar. Öncelikle karşılıklı ilişkilerde her zaman empati yapmanız gerekiyor. Sonuçta karşınızdaki kişinin de bir insan olduğunu, karşınızdaki kişinin de aynı sizde olduğu gibi kusurları olduğunu aklınızdan Çıkartmamalısınız. Hepimiz aslında karşımızdaki insanın mükemmel olmasını istiyoruz hatta mükemmel olmadığını gördüğümüz zaman problem çıkartıyoruz. Ancak şöyle bir gerçek var ki hiçbir insan, hiçbir şey tam olarak mükemmel olamaz. Karşınızdaki insanı seviyorsanız, değer veriyorsanız kusurlarıyla, hatalarıyla sevmek zorundasınız. İlişkinin yürüyebilmesi için başlıca etkenlerden birisi de budur. Bunların yanı sıra güven konusu da ilişkilerin temel taşlarını oluşturuyor arkadaşlar. Eğer karşınızdaki kadına karşı en ufak bir yalan dahi söylediyseniz emin olun ki bunu atlatması imkansız diyebiliriz. Atlatmış gibi görünse de atlatamaz arkadaşlar. Çünkü kadınlar her zaman bir kere yalan söyleyen bir daha yalan söyler mantığı ile düşünüyorlar. Bu yüzden karşınızdaki kadını ya da erkeğin güvenini hiçbir şekilde kırmamanız gerekiyor. Bütün bunlara dikkat ederseniz eminim ki sizlerde huzurlu, mutlu ve güzel bir ilişkiye sahip olabilirsiniz. Bu yazımızda sizlere, doğru insanı nasıl bulurum, doğru insanı nasıl bulabilirim, ve doğru insanı nasıl bulabiliriz sorularının yanıtlarından söz edeceğimizi belirtmemiz gerekmektedir. Eğer sizin de aklınızda doğru insanı nasıl bulurum, doğru insanı nasıl bulabilirim; ya da doğru insanı nasıl buluruz… şeklinde sorular varsa, hiç zaman kaybetmeden, doğru insanı bulmanın yolları ile ilgili bilgilerimizi sizlere aktarmaya başlayalım Doğru insanı nasıl bulurum diyen kişilerin, her şeyin öncesinde, doğru insanı bulmanın yollarını aramadan önce, çevrelerindeki insanlara bakmaları gerekmektedir. Mutlaka sizin çevrenizde potansiyel eş adayları vardır. Bu kişileri neden görmezden geliyor; ve neden kendinizden uzaklaştırıyorsunuz? Peki o insanların sizin için yanlışları neler ki doğru insan olmadıklarını düşünüyorsunuz? Unutmayın ki sizin için doğru insanın mutlaka uzaklarda olması gerekmiyor; herkesten önce yanıbaşınızdakini görmeye odaklanın. Doğru insanı nasıl buluruz diyenlerin yaptıkları hatalardan bir diğeri de, doğru insanı bulmak adına, kendileri olmaktan çıkmaktır. Mesela siz… Her zaman makyajlı; ya da en güzel giyeceklerinizle mi dolaşıyorsunuz ki onun yanına giderken sürekli makyajlı, ya da en şık kıyafetlerinizi giyiniyorsunuz? Bırakın rol yapmayı. Her zaman nasılsanız onulayken de öyle olun ki, onun da size karşı olan davranışları tutarlı olsun. Şunu hiç düşündünüz mü O sizin için doğru insan olsa dahi, siz onun için doğru insan mısınız? Onun kendisi gibi olmaması sizin hoşunuza gider miydi? İşte tüm bunlar onun için de geçerli. Doğru insanı nasıl bulabilirim diyen kişilerin hayatlarında belki de yaptıkları en büyük yanlış, hayatlarına giren insanın gitmesine izin vermemektir. Bir insanın hayatınızdan çıkması gerekiyorsa; ve siz onu zorla hayatınızda tutmaya çalışıyorsanız, doğru insanı bulmanın yollarından bir tanesini göz ardı ediyorsunuz demektir. Bir insan hayatınıza girmek istediğinde buna izin vermeli, gitmek istediğinde ise göndermelisiniz. Kalıcı olan kişi sizin için doğru insandır. Gidecek olan kişiye bağlı iken, sizin için doğru insanı bulabilmenin yolu zaten kapalı demektir… Doğru insanı bulmanın yolları arasında beklentiler de yok… Sizin aklınızdan şu düşüncelerin geçtiğini biliyoruz Beni çok sevsin, her zaman korusun, kollasın, böceklerden korkması, bir arabası olsun, annesine çok bağlı olmasın… İyi de, bunların sizin birbirinize olan sevginizle ne alakası var? Ne kadar da alakasız şeyler ayrıca. O halde istemekten vazgeçin. Birlikte olduğunuz insanın olumlu yanlarını görün, ve bununla birlikte, istekleriniz gerçekleşmiyor diye pek çok doğru insan adayının sizden uzak kalmasına da engel olmayın… Unutmayın ki istekler sizin için sadece bir yükten ibaret… Doğru insanı bulmak için, çevrenizdeki potansiyel eş adaylarına sürekli olarak bir şeyler vermeyi de deneyebilirsiniz. Her gün bir şey, ve bu vereceğiniz şeyin maddi değerinin olması da çok önemli değil. Bir gülücük; onunla birlikte yapacağınız beş dakikalık yürüyüş, yemeği birlikte yemek, ona bir çay ikram etmek, Facebook’ta bulduğunuz güzel bir karikatürün çıktısını alıp ona vermek… Her gün bir şey verdiğinizde, onun hayatına da sizden bir şeyler eklenecek, ve ister istemez size daha yakın olmasını sağlamış olacaksınız. Neden denemeyeceksiniz? Bu size ne kaybettirir? Doğru insanı nasıl bulurum diyen kişilerin de sık sık yeni arkadaşları hayatlarına katmaları gerektiğini belirtmeyi unutmamalıyız… Yazar Hakkında admin

doğru insanı ne zaman bulacağım