2 Mayıs 2021. 1 dakika okuma süresi. ‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’ ve ‘Nutuk’ kitapları hediye. İzmit Belediyesinden çocuklara ‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’ ve ‘Nutuk’ kitapları hediye. İzmit Belediyesi, Atatürk’ün yakın tarihimize ışık tutan büyük eseri Nutuk ve herkese tavsiye ettiği eğitimle toplumsal Eserleri, Sovyet döneminde ülkesi Rusya’da yasaklanmıştır ancak Bulgaristan’da ve o yıllarda yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde etkili olmuş, devrin aydınlarını etkilemiştir. Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı kitabı, Türkçe’ de en çok okunan yabancı eserler arasına girmiştir. İşte bu kitap. Beyaz Zambaklar Ülkesinde. “Tüm yoksulluğa, imkânsızlıklara ve elverişsiz doğa koşullarına rağmen, bir avuç aydının önderliğinde; askerlerden, din adamlarına, profesörlerden öğretmenlere, doktorlardan iş adamlarına kadar, her meslekten insanın omuz omuza bir dayanışma sergileyerek, Finlandiya Kitap Soruları. Beyaz Zambaklar Ülkesinde Kitap Sınavı Soruları. 4 sene önce. Bir halkın birlik olunca ne kadar güçlü olabileceğini gösterdiği ”Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabı gerçekten de hayranlıkla okunacak, hayretle kendini okutturacak bir düzeyde mücadele kitabı diyebiliriz. Finlandiya’da halkın genci BeyazZambaklar Ülkesinde Kitap Açıklaması. Atatürk’ün Tavsiye Ettiği Kitap. Rusya’nın en büyük aydınlarından biri olan Grigory Petrov, seyahatleri sırasında gittiği Finlandiya’dan çok etkilenmiş ve bu hayranlığının sonucu olarak Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabını kaleme almıştır. BeyazZambaklar Ülkesinde. by Batuhan Ulaş 2 sene önce. 2. “İstediğiniz kadar harika anayasalar yapınız; özgürlükler alanında da halka istediğiniz kadar hak tanıyınız; istediğiniz kadar sosyalizmin veya liberalizmin sihirli gücüne inanınız; eğer çocuklarınız gerektiği gibi eğitim alamazlar, hayata bir hiç olarak AySYf. Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Finlandiya’nın esaret içinde bir bataklıklar ülkesi olmaktan, özgür bir beyaz zambaklar ülkesine nasıl dönüştüğünü anlatan kitaptır. Ülkemizde Atatürk’ün okullarda okutulmasını istemesiyle bilinir. Öğretmenlere ücretsiz dağıtılmıştır. Kitabın kahramanı, Finlandiya eğitim sistemini ve toplum yapısını düzeltmek için uğraşan Snelman adlı aydındır. Snelman ile birlikte toplumun tüm kesimleri bir bütün halinde çalışır ve fakir Finlandiya ülkesini eğitimle kalkındırırlar. Bu sayede askeri olarak güçsüz olsa bile kültürel olarak örnek bir ülke ortaya çıkar. Finlandiya günümüzde “en gelişmiş eğitim sistemi”ne sahip olmasıyla bilinir. Günümüzde Finlandiya eğitimi için bakınız Türkiye gibi eğitimde geri kalmış ülkelere çok önemli bir örnektir. Hacmi büyük değildir. 50 kitap sayfası boyutundaki bu eseri mutlaka okumanızı öneririm. Ayrıca bakınız HakkındaBu kitap tüm yoksulluğa, imkansızlıklara ve elverişsiz doğa koşullarına rağmen, bir avuç aydının önderliğinde; askerlerden din adamlarına, profesörlerden öğretmenlere, doktorlardan işadamlarına kadar, her meslekten insanın omuz omuza bir dayanışma sergileyerek, Finlandiya’yı, ülkelerini geri kalmışlıktan kurtarmak için nasıl büyük bir mücadele verdiklerini, tüm insanlığa örnek olacak biçimde gözler önüne sermektedir. Kitap tanıtım yazısıYazar HakkındaGrigory Petrov 1866, Rusya – 1925, Paris Rus yazar. Rusya’nın en tanınmış papazlarından, en çok okunan halk yazarlarından birisiydi. Görüşleri nedeniyle kiliseden kovulduktan sonra kendisini tamamen yazarlığa verdi; gazeteci ve hatip olarak kitleleri etkilemeyi sürdürdü. Bolşevik Devrimi gerçekleştiğinde ülkeden kaçmak zorunda Özetleri1- Tarihten İbret almak1850’lerde Moskova Devlet Tiyatrosu’nun ahşap temelleri çürümüştür. Binanın yıkılıp yeniden yapılması gündemdedir. Ancak mühendisler temeli kazıp ahşap yerine granit yerleştirirler. Böylece tarihi bina ayakta kalır. Yazar böyle tarihi örnekler vererek, yok etmek yerine, mevcut olanı güzel çalışmalarla iyileştirebileceğimizi Kahramanlar ve MilletKahramanlar mı milleti yönlendirir yoksa kalabalıklar mı? Yazar Carlyle ve Tolstoy’un fikirlerinden hareketle milletlerin kaderini neyin belirlediğini sorgular. Carlyle milletleri Napoleon, Sezar gibi kahramanlar elinde şekillenen bir malzemeye benzetir. Carlyle’a göre millet kahraman olmadan bir saman yığını gibidir. Tolstoy ise tarihi bireylerin yönlendirdiğini, kalabalıkların içindeki küçük adamların kahramanı ve tarihi oluşturduğunu söyler. Yazar Petrov’a göre ikisi de Suomi’nin milyonluk nüfusu olan, düzgün iklimi, ekonomisi bulunmayan Finlandiya’dan bahsedilir. Finler kendilerine Suomi demektedir. Bataklık arazi anlamına gelir. Ülke gerçekten de yoksuldur. İsveç ve Rusya bu ülkeyi sırayla işgal etmiştir. Finliler nihayetinde Rusları tercih etmiştir. Rus egemenliği altında, ülkelerinde yaşayan, eski efendileri İsveçlilerle birlikte kültürlerini yaşatmaya Yükseliş Önderi Bir Aydın SnelmanJohan Wilhelm Snelman 2 Mayıs 1806- 4 Temmuz 1881 Snelman dönemin büyük bir bilim adamı, derin bir filozofu ve ünlü bir siyasetçisidir. Fin kültürünü yaratan halk öğretmeni olarak bilinir. Askeri gücü olmasa da kültürü ile var oluşunu sürdürecek bir Finlandiya zaman bizim küçük milletimiz, büyük komşularından daha yüksek bir uygarlığa sahip olursa, ancak o zaman tehlike savuşturulmuş olur!..”Aydın olmak demek, modaya uygun elbise, şapka giymek ve kolalı gömlek giyinmek demek değildir. Aydın kesim,halkın beyni konumundadır. Halkımız sizi iyi bir eğitim aldıktan sonra yüksek bir gelir elde edesiniz, geceleri eğlenesi-niz diye sizi o konuma getirmemiştir. Böyle olanlar gerçek aydın olamazlar. Onlar almış olanların tümü millî düşünceyi geliştirmeye, millî ruhu uyandırmaya, millî iradeyi güçlendirmeye işçilere, halkın alt kesimlerine nasıl daha iyi bir konuma yükselebileceklerini öğretinizBütün Suomi’yi büyük bir aile kabul ediniz. Bütün ülkeye de o gözle bakınız. Unutmayınız ki, en yoksul kömürcü,kantarcı, hizmetçi ve dul kadın, bütün bir Fin milleti, sizin kardeşleriniz, hemşerileriniz ve eğitmek ve uygarlıkta daha kadim olan milletlerin arasına sokmak sizin ki, halkın cehaleti, kabalığı, alkol düşkünlüğü, hastalıklı oluşu, sefaleti, kötü ahlâklı oluşu, bütün bunlarınhepsi sizin kendi utancınız ve suçunuzdur!Halkımızı unutmayınız!.. Sizler hepiniz, bu halkın arasından yetiştiniz. Oysa şimdi ne yapıyorsunuz!? Bilgisiz kardeşlerimizden kaçıyor musunuz? Yoksa halkımızın daha iyi bir konuma yükselmesi için çözümler mi düşünüyorsunuz? Halkımızı uyandırmak ve kültürel düzeyini yükseltmek için neler yapıyorsunuz?5- Eğitimci Memurlarİsveç hükümranlığında en kötü memurların Finlandiya’ya gönderildiğini anlatarak, bunun ilişkileri yozlaştırdığını söyler. “Bu memurlar kendilerine müracaat edenleri bekletir, halka bağırıp çağırırdı. Halk saatlerce bekledikten sonra işini yaptıramadan dağılırdı” der. Kanunsuzluğun en büyük öğreticisi kimlerdir, bilir misiniz? diye sorar ve yanıtlar Memurların ta kendisidir. Yasayı uygulamakla yükümlü olanlardır. Halka, yasalara itaat etmenin yollarını veçarelerini memur öğretir. Ona göre memurlar halkı eğitmeli, kendilerini yetiştiren topluma ahlaklı Halk Okulu KışlaYeni dönemin kışlası, başka bir kışla olacaktır!” diyerek ant içmişlerdir. Biz kışlayı bir halk okuluna dönüştüreceğiz. Hatta bir üniversite haline getireceğiz. Öyle ki, her bir asker, kışlada yaşadığı günleri yaşamı boyunca sevgi ve övgüyle ansın; kışladan öğrendiklerini hayatında başarıyla uygulayarak gurur duysun. Askerliğin de bir eğitim yeri olduğunu ve kışlaların örnek teşkil etmesi gerektiğini FutbolNapolyon’un Avrupayı işgal etmesini anlatarak, onlara karşı örgütlenen ve sonunda mağlup eden İngiltere’yi örnek verir. Tüm dünya İngilizlere hayran olmuştur. Her şeylerini örnek aldıkları gibi futbolu da örnek almışlardır. İngiliz futbolu tüm dünyaya yayılır. Finlandiya’da da futbol popüler olur. Ancak yazar Petrov eserinde güçlü bacakların değil, kafaların ihtiyacına vurgu yapar. Herkül gibi, vücudu büyük ancak kafası küçük birer heykel değil; Sokrates gibi beyni kafasının içine sığmayacak bilginler olmalarını Anne – Baba Ve ÇocuklarÇocukların eğitiminde ailenin önemine dikkat çeker. Anneler ve babalar çocuklarına öğütledikleri şeyleri önce kendileri yapmalıdır. Örnek olmalıdır. Halbuki böyle olmuyor, başkalarının sırtından geçinmeye çalışan aileler çocuklarına kötü örnek oluyordur. Ailesi tarafından eğitim verilmemiş çocukları sürülmemiş tarlalara benzetir. Her çocukta potansiyel vardır yalnız eğitim onu ortaya Halk ÜniversitesiÜniversite profesörlerinin çiftçi, avukat, zanaatkar gibi toplumun çeşitli kesimlerinden insanlarına konferanslar vermesi anlatılır. Üniversitenin halka inmesi sayesinde toplumun çocuklarındaki potansiyel ortaya çıkacaktır. Üniversiteye gelen bilgiye aç vatandaşlar, profesörlerin güdüleyici konuşmalarını dinleyerek toplum eğitiminin içinde yer Jarvinen’nin SöyleviReçel kralı Jarvinen olarak anılan bir kişinin konuşması işlenir. Bu kişi işsiz bir garibanken işini iyi yapıp azimle çalıştığı için reçel fabrikaları kurmuş, reçel kralı olarak adlandırılmıştır. Bütün Finlandiya bu kişiyi tanımaktadır. Jarvinen de yoksul olduğu zamanları anlatarak Finlandiya’da birçok Jarvinen olduğunu, yalnızca onlara bilgiyi sunmak, imkan tanımak gerektiğini Haydut KarokepJarvinen öğretmenlere hitap eder. Azılı bir suçlu olan çocukluk arkadaşı Karokep’i hatırlatır. Karokep tanrının nerede olduğunu merak ederek başta kiliseler olmak üzere insanların mülklerine saldırmaktadır. Rahipleri öldürerek tanrıya nerede olduğun sormaktadır. Bir gün yakalanır ve deli olduğu gerekçesiyle hastaneye gönderilir. Ancak buradan kaçar ve İtalya’ya göçer. Jarvinen onu İtalya’da bulduğunu söyler. Herkesin öldür sandığı haydut isim değiştirmiş ve çok başarılı işlere imza atmıştır. Çalışmaktadır. Neden suç işlemediği sorulduğunda ise, bir anısını anlatır. Yakalanmadan önce bir rahibi öldürmek istemiştir. Ancak rahip yaralı kurtulmuştur. Karokep onun yanına giderek sorular sormak ister. Rahip onun hasta olduğunu söyleyerek, ondan korkmadığını ifade eder. Tanrının neden müdahale etmediğini ise, senin düzelmeni bekliyor diye yanıtlar. Karokep teslim olmalı mıyım? dediğinde ise, rahip bir örnek verir. Bir gün İsa’ya bir kadın gelmiş ve çok günah işlediğini, bağışlanmak için yapması gerekeni sorar. İsa da, bir daha günah işleme der. Bu kadar basittir. Yazar bundan sonra bireylerin ulusun çocukları olduğunu ve Jarvinen ile Karokep’in benzer kişiler olduğunu anlatır. Çocuklukta arkadaş olan bu iki kişi kötü yaşantılar nedeniyle farklı yerlere sürüklenmiştir. Öğretmenlere hitabında, çocuklara yaşatılanların nasıl bir yetişkin olacaklarını belirlediğini Jarvinen, Okunen Ve Gulbe Nasıl Kral OldularDaha sonra Robinson, Jarvinen, Okunen ve Gulbe’nin başarı öyküleri gemiyi parçalıyor. Dalgalar onu ıssız bir adaya sürüklüyor. Robenson gemiden kurtarabildiklerini adaya sürüklüyor. Adada önce kendine bir barınak yapıyor sonra buğday ekiyor, yaban keçilerini evcilleştiriyor. Yerleşik ve düzenli bir hayat kuruyor. Ey Fin kardeşler, milletimizi oluşturan 2 milyon Fin Robenson denen çocuktan daha güçsüz, daha iradesiz, daha akılsız mıdır? Hayata ve insanlara karşı görevinizin neden ibaret olduğunu düşününüz. … Kunduracı olan arkadaş biraz para biriktirerek Paris’in en ünlü ayakkabı imalathanelerinde üç yıl çalıştı ve usta bir kunduracı olarak “okunen” firmasını açtı. Bu firma ve malları kısa zamanda Finlandiya ve tüm Avrupa’ya yayıldı ve ayakkabı kralı oldu. Thomas Gulbe’de yumurtacıydı. Ülkede mükemmel bir satın alma ağı kurarak taze yumurtaları toplayıp üzerine “ harfleri yani “Thomes Gulbe” markasını bastırarak Avrupa Ülkelerine ihraç etmeye başladı ve bütün Avrupa’da bir üne kavuştu ve yumurta kralı olmuş. Bende işe küçükken başladım. Küçük bir meyve suyu fabrikası açtım. Ürettiğim meyve suyu temizi koyu ve tatlıydı. İkinci yılın sonunda fabrika sayısı beşe çıktı. Sonra ürettiğim Jarvinen reçellerini yemeğe alıştılar. Bütün ülke adeta benim çiftliğim haline geldi. Sonra derken bütün Avrupa ülkelerine Köylüler, İşçiler Ve İmalatçılarSnelman daha okul yıllarında üretim ve insan ilişkilerinin efendi/köle bakışıyla değerlendirmesine karşı çıkmıştır. Kalabalık halk kitlelerinin kültürden yoksun bırakılması herkesin felaketi demektir. Tarih kitapları zengin kesimin mücadelelerini anlatır. Halbuki halkın çoğunluğu hem işleri yapmakta, hem de hiç bahsedilmemektedir. Onların kültürsüz oluşu da toplumun tüm kesimlerinin çöküşü ile sonuçlanır. Ormandaki ağaçlar nasıl bahçedeki gibi canlı bir ağaçsa, halkın her ferdi de yüksek tabakaya mensup insanlar gibi bir insandır. Onlar da yaratılırken eşit ve akıllı bütün köylülerin, işçilerin, imalatçıların ve bütün halk kesimlerinin her yönden aydınlanmasını, öğrenim ve öğretimini hayatının en önemli görevi Satılmış YazarSnelman bir yazarın hayatını anlatır. Avusturya içerisindeki azınlıklardan birine mensup olan yazar, Almanlar ona iyi para verdiği için değerlerinden feragat etmiştir. Kalemini kiraya vermekle suçlanan bu yazar, Rönesans sanatçılarını örnek vererek, kim para verirse ona çalışırım demektedir. Kendi ırkı olan Slavları aşağılayarak, Almanların elinde terbiye edilmelerini söyleyen yazar, Snelman’ın vatanseverliği ve konuşmaları sayesinde kendini sorgulamayı ve ulus bilinci edinmeyi düşünmüştür. Sonunda geçmiş eylemleri nedeniyle utanç duyduğu ve intihar ettiği haberi Kendini Halkın Sağlığına Adayan DoktorBir köy doktoru hatıratını yazıyor. Köylülere şöyle sesleniyor Efendiler! Ne zamana kadar bu saklambaç oyununa devam edeceksiniz? Sürekli vatanseverlikten bahsedersiniz. Ama millet için, vatan için, insanlık için ne yapıyorsunuz? … “Devlet büyük bir ailedir. Onun mensupları sizin küçük kardeşlerinizdir. Alt tabakanın kusurları, kısmen de üst tabakanın ihmallerinden ve duyarsızlığından kaynaklanmaktadır. “ Kitap sayesinde köylerdeki kötü durumu herkes görür ve anlar. Yardımlaşma artar. olumsuzlukların çoğu ortadan kalkar. Ülkede üretime katılan eller çoğalır. Milletin sağlığı için mücadele eden büyük kahraman doktorun heykeli dikilmez. Çünkü onun yaşattığı bütün insanlar doktorun birer …sen Tanrı olmadığın gibi Tanrı’da sen değildir. Tanrı’nın ve senin savaşma tarzı, hedefleri,duyguları aynı değildir.. Mene Tekel Peres’ diyerek karşılıyor beni Petrov. Özellikle vurguluyor Düşüncesiz Olmayın!’ diyerek, kitap bir solukta bitecek ama sen sürekli düşüneceksin diye ikaz ediyor beni. Öylesine bir anlatıma sahip ki o kadar çok bilgiyi nasıl bir anda yükleyebildim zihnime bende anlamış değilim. Kah üzüldüm, kah umutlandım, kah lanet ettim ama bir kez daha öğrendim her satırda durup bir kez daha düşündüm. Haklıydı Petrov düşüncesiz olamazdım. Ben insanım yaratılmış her canlıdan daha üstünüm düşünmek benim işim, bana özgü bunu değerlendirmeliyim. Ve bir kez daha teşekkürler Petrov unuttuğumuz değerleri bizlere hatırlattığın için. İncelediğimiz kitap Beyaz Zambaklar Ülkesinde’. Sizlere analiz ettiğim birkaç notu aktarmak istiyorum. Kitabı bitirdiğimde ki düşüncelerimi, okurken ki hislerimi ve altını çizdiğim notlarımı.. Mene Tekel Peres.. Öylesine bir hisle başlattı ki bu söz beni kitaba merakla çevirdim her sayfasını çevirdikçe bir şeyler takıldı aklıma mesela, Snelman’ın bir sözü ki 1800lü yıllarda söylemiş olmasına rağmen hala doğruluğunu kanıtlayabiliyoruz ; Aydın olmak modaya uygun elbiseler giymek yada kolalı ve modern şapka takmak değildir. Ne kadar da haklı, 19ncu yüzyılda söylenmiş bir sözü 21yüzyılda da sizlere sunabilirim. Hani derler ya sonradan görme diye bizde birazda onları anımsattı bana, toplumumuzda kendine alakasız bir kartvizit oluşturmuş , bilgisi sadece kendine yetecek insanlar fazlasıyla mevcut ama çevrelerinden birazcık uzaklaşsak belki de bir apartman ötelerine yada bir mahalle gerisine gitsek seviye fazlasıyla değişiktir. Peki mum dediğin çevresine ışık saçmaz mı? Eğer ortada bir yanlış varsa kökene inmemiz gerekir. Hele ki bu kitabı inceliyorsak çok kapsamlı bakmamız her ayrıntıyı incelemeliyiz. Çünkü burada toplumu ele alıyoruz, o halde toplumu bir çiçek gibi incelemeliyiz, önce tohuma sonra fidana sonra yapraklara sonra dikenine en nihayetinde çiçeğine bakmalıyız.. Aile diyor Snelman, Aile en büyük problem Finlandiya’da. Aslında sadece orada değil her toplumda aile en büyük problem çünkü toplumumuz çiçekse, ailemizde tohum bu durumda.. Hemen hemen her toplumda büyük kitleyi çocuklar-gençler oluşturuyor ve toplumda şikayetlerini onların üzerinden sürdürüyor. Hapislerde ki çocuklardan, hırsızlık yaptı, onu öldürdü, eroin kullandı diye gidiyor hayıflanmalar.. Peki nasıl açıklamalı bu durumu? Snelman’ın açıklamasını direk aktarmak istiyorum;Anne-babalar çocuklariyla hiç ilgilenmezler. Ara sira onlara sekerleme ve oyuncak almaktan öteye bir is yapmazlar. Bu durum karsisinda çocugun akli, fikri, ruhu islenmemis bir tarla gibi kalir. Buraya yararli hiçbir sey ekilmis olmaz. Anne-babalar çocuklara “yalan söyleme,yaramazlik yapma,bu hareket kötüdür, nefret uyandirir, günahtir,” gibi nasihatlerde bulunurlar, ama nasihatleri veren kisiler birbirlerini aldatirlar. Onlarin yaninda öyle davraniniz ki sizin meziyetlerinizi bizzat görerek sizi sevmeye baslasinlar’ Gençleri suçlarlar her zaman, dikkat edin anne babalara yada topluma hep bir şikayet söz konusu, peki düşünülüyor mu gençleri böyle yapan nedir, onları yanlışa iten nedir? Sanırım Snelman yukardaki alıntıda buna en güzel cevabı vermiştir. Gerçektende kitabı okudukça her defasında ne kadar doğru diye tekrarladığımı fark ettim her bölümde bir pay çıkarttım günümüzden, ilgisiz anne-baba örneği o kadar çok ki çevremde. Hatta sizde hak vereceksiniz bana; Annelerin çoğu ev hanımı çocuk henüz bebekken bile 1-2 yaş çocuğuyla ilgilenmek yerine ona bir şeyler öğretmek yerine önüne oyuncakları döküp hemen boş kutuya televizyona yöneliyor. Aslında şu sıralar gelişen teknolojimizle daha çok bilgisayarlara yöneliyorlar. Snelman’da buna benzer açıklamalar yapmıştı ama ben kitaptan alıntıya değil kendi gözlemlerime yer vermek istiyorum. Bilinçsizce yapılan evlilikler henüz kendisi yetkinliğe erişememiş insanların evliliğinden doğan bebekler de bilinçsizce yetiştiriliyor. Bu tür ailelerin olduğu toplumda bozukluklar olması şaşırtıcı olmasa gerek.. Kitapta özellikle bir nokta var ki şikayet eden ailelere verilecek en güzel cevap Ya sizler en başında onların çocukların kanatlarını kırdıysanız?’ Kitap genel olarak bu şekilde açıklayarak gayet iyi bir şekilde aksayan yönleri nasıl çözümleyebiliriz’e cevap veriyor. Geçim sıkıntısı çekilen, eğitim seviyesi düşük, yaşam kalitesi kötü olan toplumlar nasıl kalkındırılmalı, yada dediğim gibi aksak yönler nasıl giderilmeli tüm detaylarıyla anlatılmış. Benim ilgimi çeken bir önemli kısımda Karokep’le tanıştığım bölüm oldu. Dışarıdan baktığımızda insanları yargılamak ne kadar kolay değil mi? Bir hırsız görsek ona öfkemizi kusarız, yada bir katile lanetler yağdırırız. Tabi ki hiçbir gerekçe onların kötü olmasını gerektirmez ama belki bazı gerekçeler bizim onları anlayabilmemize yardımcı olabilir. Bunu bir kez daha gördüm Johan Karokep’in hikayesini okuduğumda. Detaylara girmeden bir kısmı aktaracağım etkilendiğim; Sizi öldürmek istiyordum şimdi söyleyin bana Hıristiyan papaz kendi katiline ne yapar? Öylesine anlamlar var ki aslında bu bölümde keşke hepsini aktarabilsem ama kısaca değinirsem toplumca katil, hırsız,kötü olarak bilinen Johan’ın yüreğini görebiliyoruz bu bölümde. Yoksa hangi kötü insan öldürmek istediği insana bu soruyu sorabilir? Söyler misiniz kim isteyerek kötü olmayı seçer? Kim kötü olmak ister? Hepimiz bir’iz oysa ki siz ister misiniz? Ben neden isteyeyim ki, o neden istesin ki? İşte tüm bunları düşünüyoruz ve bir kez daha iyi olmanın sonuçlarını tartıyoruz ister istemez. Bir an kitabın içine girip o papazın boynuna sarılmak isterken buldum kendimi ne yalan söyleyeyim, böylesine merhamet dolu olsa herkes bir toplulukta nasıl kötü olabilir ki? Bu güzel yürek olsa her yerde kötüden nasıl söz edilebilir ki.. Johan’ın olduğu bölümde bir şeye daha değinmek isterim, gezici kütüphanelerden bahsediyor Petrov burada hemen aklıma Eşekli Kütüphaneci Mustafa Dede’ bilir misiniz kendisini.. 1943 yılında kütüphane de memur olarak çalışan ve Eşeğiyle köy köy gezerek insanları okumaya teşvik etmiş güzel insanlarımızdan birisidir. Burada her iki örneğe de baktığımda hatta kitabı tamamen bitirdiğimde de tek bir ortak nokta çıkartıyorum çözüm olarak; Merak.. İnsanlarımız merak etmiyor, içlerinde bir öğrenme sevgisi yok. Gerek Finlandiya da olsun gerekse bizim ülkemizde. Bir toplumun kültür seviyesini yada yaşam standardını belirleyen şey eğitim durumu yani aldığı diplomalar değildir bana göre, merakı öğrenme isteğidir. Bir toplumda ne kadar çok insan merak ederse ne kadar çok insan öğrenme isteğiyle doluysa o kadar ilerler o kadar seviyesini yükseltebilir. İlk verdiğim örneği düşünürsek ben dünyanın en iyi sosyoloğu da olsam içimde bir merak yoksa, çevreme bilgi veremiyorsam aktaramıyorsam çevremde beni bilgi almak için alıkoyan insanlar yoksa ne faydası olur ki en iyi olmamın. İşte tüm bunları o kadar güzel anlatmış ki Petrov, her sayfasında düşünüyor insan acaba ben ne yapabilirim diye, ben küçücük bir cevap buldum bile kendime. Yetinmemeliyim, insan bilgi okyanusunda bir damla su buldum diye nasıl yetinebilir, akıl almaz bir şey bu. Evren keşfedilmek için duruyor işte, ve önümüzde bir hayat var nasıl bundan habersiz kalıp sadece ihtiyaçlarımızı karşılayarak devam edebiliriz ki hayata çok garip. Bunu anlatmalıyız bizde çevremize, en profesyonellere bile ben en iyi sosyolog olsam ve hala toplumumda aksaklıklar söz konusuyla bununla övünemem bile, koca bir safsatadan başka bir şey olmaz yaptığım. En iyiyim ama toplumun aksak yanlarından bana ne? Ben kendi işime bakarım? Bu mu yani? Böyle mi devam etmeliyiz? Eğer böyle devam edersek sonumuz ne yazık ki pek parlak olamaz. Daima en ileriye gitmeli ve yanımızda da başka beyinleri götürmeliyiz, aynı şekilde başka yerleri de merak edip başka beyinlerin bizi götürmesini istemeliyiz bunun için çabalamalıyız. Milyonlarca halk hayvan gibi yaşıyor.. Kirli ve pasaklılar, aptallar. Tek düşünceleri var ; o da midelerini doldurmak…’ Bir bakın ülkemize tanıdık yüzler görmüyor musunuz zihninizde? Çok uzaklara gitmemize gerek bile yok Ankara da hemen ilerimizde Ankara kalesinin etrafına bir göz atın, üstü başı kir pas içinde çocuklar, yırtık kazaklarla gezen ayağında terlikle kadınlar göbeği dışına sarkmış atletli kirli yüzlü adamlar göremez misiniz? Bu kadın ve adam aptal olabilir mi? Hani belki doğuştan bir zihin hastalığı vardır? Elbette bu da olabilir, ama hepimiz biliyoruz ki çok sağlıklıları da var içlerinde peki ya durumları neden öyle? Neden kendilerine çeki düzen vermiyorlar? Yanlarında yetişen çocuklar birkaç yıl sonra bu toplumun parçası olmayacaklar mı? Şuan sadece kadın ve adam bile toplumun bir parçasıyken toplumu dibe doğru çekerken birde çocukları eklenecek peki buna nasıl izin verebiliyoruz? Sadece bahsettiğim yerde değil ne yazık ki ülkemizin hemen hemen her köşesinde bu ve daha kötü durumda aileler görebiliriz. Peki söyler misiniz nasıl içimiz rahat uyuduk bunca zaman, bundan sonrada uyuyacağız en fazla 1 hafta daha aklımızda olacak bu tür insanlar sonra geri eski yaşamımıza döneceğiz. İşte bu yüzden kızıyor Snelman hem kendi halkına hemde okuyan tüm insanlara Ülkede ne kadar cahil, tembel, katil, hırsız var bir sayın. Çocukluk ve gençlik yıllarında doğru eğitilselerdi çoğu vatanına faydalı insanlar olurdu’ diyor. Siz alınmıyor musunuz üzerinize ben okudukça her satırı daha çok kızarıyorum suçluluk duygusuyla, sadece bu kitabı okuduğum andan itibaren olan bir şey değil bu. 2010 yılından bu yana yaşadığım bir şey aslında. Tanıdığım o kadar çok insan var ki kötü olmak istemeyen ve bataklıktan çıkmak için çırpınan ama ellerinden tutan kimse yok. Tam tersine onları yargılayan damgalayan insanlar çok daha fazla. Böyle bir toplumda kötünün yok olmasını nasıl bekleyebilirsiniz? Evet eğitim alıyoruz ve bizler toplumun aksayan yönlerini bulup onarmalıyız, peki bu sadece bizimle olabilir bir şey mi? Eğer sadece bizimle olsaydı bizden öncekiler çoktan halledemez miydi? Tabi ki halledebilirlerdi kitapta her bölümde parça parça sorunları görüyoruz ve hepsinin altında öznellik yatıyor, yani herkes aslında tek başına hareket etmeli yani demek istediğim herkes bu senin görevin diyerek başkasına yüklememeli çözümü, herkes tekil olarak ister boyacı olsun ister aşçı ister doktor herkes ama herkes bu benim sorunum’ diyebilmeli. Herkes birden bahçıvan olmalı ki her yerdeki güller kokusuyla görüntüsüyle muhteşem olarak yetişebilsin. Kitaptan bir alıntı daha vermek istiyorum; Köye gitmek insanı korkutuyor. Vaziyet tüm insanlık, toplum ve sözde kültür adına utanç verici. Düşünüyorum da uzaklarda ve yükseklerde tiyatrolar konserler ressamlar ve yazarlar, parlementolar ve akademiler var, burada ise milyonlarca insan için cehennemden başka bir şey yok’ Benciliz değil mi? Ne zaman oturup cahil dediğimiz eğitimsiz insanlara bir şeyler öğretmeye çalıştık? Ne zaman insanları önemsedik toplum olarak çözüm ürettik? Ne zaman kendi vaktimizden kendi menfatimizden feragat ettik? Bir doktorun notuna yer verilmişti kitapta Devlet büyük bir ailedir Halk kitleleri ise sizin küçük kardeşlerinizdir. Onların kötü yaşam biçimleri toplumun üst sınıflarının utancı ve cinayetidir’ Daha nasıl anlatılabilir ki? Ben kitaba çok kötü durumda olan Finlandiya’nın yükselişi olarak bakmıyorum, aksine yıllarca gelişmekte olan Türkiye’nin ayıbı olarak bakıyorum. Bunlar aslında hepimizin bildiği şeylerken üstelik 1928 de Türkçeye çevrilmesine 1930dan beri ulaşılabilen bir kaynak da varken önümüzde hala toplumumuz da geri kalmışlıklar söz konusu. Ülkenin bir bölümü 21yy’ı yaşarken bir diğer kısım hala insan olmanın ayrıcalığından yoksun. Bir çok sebebi olabilir bunların bir çok sıkıntımız olabilir maddi manevi ama Türkiye’nin başkentinde Ankara’da aralarında çok değil belki de 20 km olan 2 semt arasında yaşayan insanlar arasında büyük bir fark varsa buna hiçbir gerekçe gösterilemez bu ayıptır, ve en acısı bu hepimizin ayıbıdır.. Bir köşede insanlar kokteyller için servet harcarken, hastanede ameliyat parası olmadığı için çocuklar ölüyor mesela, bir tarafta dünden kalma olduğu için koca bir tencere yemek çöpe dökülürken diğer tarafta illa ülkemizde değil mesela Afrika’da bir damla su bulamadığı için, yiyecek kuru bir ekmek parçası dahi olmadığı için çocuklar ölüyor. Kişiselleştirmeye gerek yok hangi dili konuşursak konuşalım hangi ırktan olursak olalım hangi dine inanıyorsak inanalım bu dünya hepimizin. Evren hepimizin evi ve biz ne kadar bencil olursak o kadar çok kaybedeceğiz. Görünürde kazanıyor olsak da farkında olmadan insanlığımızı kaybediyoruz. Kendi çıkarlarımıza yöneldikçe çevremizi göz ardı ettikçe değil toplumu kurtarmak ne yazık ki insanlığımızı dahi kurtaramaz hale geleceğiz. Tüm ülkeleri, tüm insanlığı kapsayacak bir alıntıyla analizime son vermek istiyorum 1800lü yıllardan beri gene haklılığını koruyan ve bundan sonra buna ihtiyaç duymamayı dilediğim bir söz; Artık parti kavgalarıyla kişisel sorunlarla ilgilenmek yerine halkın sağlığının korunmasıyla ilgilenmek gerekiyordu’ Güniz Sokak No22/3 06700 Kavaklıdere, Ankara, TÜRKİYE Haberler Edebiyat Yayınlanma 17 Mayıs 2019, 0634 Güncelleme 21 Ocak 2021, 2036 Okuma süresi 2dk, 9sn 597Ne Kadar Okundu?Bugün 1Bu Hafta 2Bu Ay 4 Okunası kitapların başında gelen güçlü bir değişimin atılan sağlam temelleriyle yeşilliğini kaybetmeyecek bir ülkenin hikayesi… Okuduğum her sayfasında cümle yanında ünlem işareti ya da altı çizili satırların bolca olduğu bu kitap 149 sayfadan ibaret olsa da içerdiği konu itibariyle bence bir hayat ansiklopedisi. Siz gençler o kadar şanslısınız ve bir o kadar da kitap okuma konusunda teşvik ediliyorsunuz ki kıskanmamak elde değil. Bizlerin zamanında kitapların sayısının bu kadar da bol olmadığı, bir kitabı sınıf kütüphanesinden alıp okuyabilmek adına arkadaşımızın bir an önce bitirmesini dört gözle beklediğimiz günleri hatırladığımda… Çok şanslısınız değerli genç arkadaşlarım çok… Etrafınızı saran ve size ışık tutan bu kitapları lütfen Facebook’tan, Instagram’dan, Snap’ten ve benim belki de bilmediğim ama sizlerin her gün aktif kullandığı o sosyal ağlardan daha çok sevin. Kitapları sevin ve okuyun ki ruhunuzun ormanları 4 mevsim yeşil kalan bol oksijenli olsun… Sosyal medya tamamen zararlı demiyorum sakın yanlış anlamayın. Vaktinizi kitaplarla değerli kılıp kalan 10-15 dakikada tabii ki bu ağlardan faydalanın. Şimdi kitap halkanız’a katıldığım bu kitabı özetlemem gerekiyor. Ama inanın ben bu kitabı özetlemeye kalksam her bir sayfasına ayıp olur. Eksik özetlerim… Beyaz Zambaklar Ülkesinde’ kitabını ne için mi okumalısınız? “Üniversiteli olmadan, daha bulunduğunuz yıllarda size içinizdeki potansiyeli, doğruyu yanlışı, sağlamı çürük yapıyı, olması gerekeni ve hayal ettiğinizde bataklıklar ülkesinin saf beyaz zambaklar yuvasına nasıl dönüştüğünün bir kanıtı olarak size yoldaş olacağı için. Ve siz değerli gençlerin önce belki de bir avuç kendi toprağını yeşertmeye çalışırken bir ülkeyi yeşertebileceğinizi hissettirebileceği için… İyi ki sırtımızı yaslayabileceğimiz, geleceğimizin güvencesi siz gençler varsınız! Sayfa 118; “İşte böyle bir değişim, her ülkede, her kentte, her kasabada ve unutulmuş, terk edilmiş her köyde yaşanabilir. Bunun için yalnızca dinamik fikirli, uyanık ruhlu ve uygarlık yolunda çalışmaktan yorulmayan, usanmayan, aksine heyecan ve zevk duyan insanlara ihtiyaç vardır.” … der. Yani sizler, siz gençlerden bahsediyor. Kitaplara karşı olan heyecanınız hiç sönmemesi dileklerimle… Umarım anlatabilmişimdir. Bu Yazıya Tepki Ver 0 0 0 0 0 Kitap Okuma Halkası Oluşturulma Tarihi Ekim 05, 2020 0300Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Finlandiya’ya adanmış olan bir kitaptır. Küçük ve geride kalmış ülkelere ilham verici bir yol açmaktadır. Türkiye’de Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkenin kurtuluşu adına tüm devlet çalışanlarının okumasını istediği bir kitaptır. İşte, Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabına ait tüm ülkelerinin tarihinden kısaca bahsetmek, kitabın yorumlanması için etkili ve güzel bir altyapı oluşturacaktır. Finlandiya uzun bir süre boyunca İsveç’e bağlı bir parçaydı. Kış Savaşı’ndan sonra Finlandiya Rusya’dan tam bağımsızlığını kazanarak Rusya İmparatorluğu’nun özerk bir parçası olmuştur. Kitap Finlandiya’nın politik olarak ve eğitim açısından nasıl geliştiğine ışık tutmaktadır. Beyaz Zambaklar Ülkesinde Kitabını Kim Yazmıştır? Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Rus bir rahip ve sosyal aktivist olan Grigory Spiridonovich Petrov tarafından yazılmış bir gazetecilik kitabıdır. Ekim Devrimi’nden sonra, Petrov Sırbistan’da yaşamaktayken kaleme almıştır. Kitap, Finlandiya’yı, diğer ülkeler için bir rol model olarak tanımlamaktadır. Kitabın yazarı en çok okunan halk yazarlarından ve en tanınmış papazlardan bir tanesiydi. Kilisenin savunduğu görüşlerden farklı düşünceleri savunması nedeniyle kiliseden kovulmuştur. Bolşevik Devrimi gerçekleştiği zaman ülkeyi terk etmek durumunda kalmıştır. Beyaz Zambaklar Ülkesinde Kitabının Özeti Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabı toplamda 15 bölümden oluşmaktadır ve her bölümün işlediği konu farklılık göstermektedir. Birinci bölümde, yazar Moskova Devlet Tiyatrosu’nun çürüyen temelleri üzerinden bir şeyi yok etmek yerine hali hazırda olan şeyi güzel çalışmalarla daha iyi hale getirmeyi vurgulamaktadır. İkinci bölümde, toplumların geleceklerini etkileyenin ne olduğunu sorgulamaktadır. Toplumları yönlendirenin çoğunlukta olanlar mı yoksa kahraman etiketine sahip olanlar mı olduğu tartışılır. Yazar her iki taraftan da örnekler sunarak kendi görüşünü okuyucuya sorgulatmaktadır. Üçüncü bölümde, Finlandiya’nın coğrafi, ekonomik ve kültürel yapısı ele alınmaktadır. İsveç ve Rusya tarafından işgal edilen bu ülkenin kültürlerini yaşatması anlatılmaktadır. Dördüncü bölümde, Fin kültürünü yaratan büyük öğretmen Johan Wilhelm Snelman ele alınmaktadır. Askeri gücünün olmamasına karşın kültürü ile ayakta duracak bir Finlandiya resmi açıklanmaktadır. Beşinci bölümde, Finlandiya’daki ilişki yozlaşması ele alınmaktadır. Halkı eğitmede memurlara düşen görevler açıklanmaktadır. Altıncı bölümde, askerliğin de toplumun parçası olan bireyler için vaz geçilmez bir eğitim yeri olduğunu ifade etmektedir. Askerde geçen günlerin hayat boyunca sevgi ve övgüyle anılması ele alınmaktadır. Yedinci bölümde, bedensel yeterliliklerin yanında zihinsel yeterliliklerin de bulunması gerektiği savunulmaktadır. Sekizinci bölümde, toplumun bireylerinin eğitiminde ailenin önemli bir yerinin olduğu vurgulanmaktadır. Dokuzuncu bölümde, toplumun çeşitli kesimlerine mensup kişiler tarafından verilen konferanslar anlatılmaktadır. Eğitim olanaklarının ulaşılabilir olması, halkın çocuklarında yatan potansiyeli açığa çıkardığı ele alınır bir yandan da. Onuncu bölümde, işsiz biri olan Jarvinen adlı adamın işini iyi yaparak nasıl iyi yerlere geldiği örnek gösterilmektedir. Bilgi sunmanın ve imkân tanımanın önemi vurgulanmaktadır. On birinci bölümde, çocuklara yaşatılanların onların ileride nasıl bireyler olacağını belirlediği üzerinde durulmaktadır. Yazar Jarvinen ve Karokep isimli iki çocuk üzerinden etkili bir biçimde işlemektedir. On ikinci bölümde, Robinson, Jarvinen, Okunen ve Gulbe isimli kişilerin başarı hikayeleri ele alınmaktadır. On üçüncü bölümde, üretim ve insan ilişkilerinin efendi-köle anlayışıyla değerlendirilmesine ve kalabalık halkın kültürden yoksun bırakılmasına karşı çıkılmaktadır. Kitapların her zaman zenginlerden bahsetmesine ve halkın bahsinin geçmemesine dikkat çekilmektedir. Halkın her bireyinin eşitliği üzerinde durulmaktadır. On dördüncü bölümde, para için yazı yazan bir yazar anlatılmaktadır. Bu yazar para karşılığında kendi halkını küçük düşürmesi planlanan yazılar yazar. Bu bölümün odak noktası vatanseverlik kavramıdır. On beşinci bölümde, köylerde yaşanan kötü durum anlatılmaktadır. Bu kötü duruma bağlı olarak ortaya çıkan yardımlaşma öne çıkmaktadır. Beyaz Zambaklar Ülkesinde Kitabının Karakterleri Snelman, Jarvinen, Köy doktoru, yazar, Robinson, Okunen, Gulbe, Karokep, Papaz

beyaz zambaklar ülkesinde kitap analizi